27 Aralık 2016 Salı

VATAN TOPRAĞI ve DÜŞMAN AYAĞI

VATAN TOPRAĞI ve DÜŞMAN AYAĞI
Çanakkale Savaşında kopmuş ayak 
Türklerin tarihinde öyle yaşanmışlıklar vardır ki, o zamanın sembolü olmuştur. Üzerinden bin yıl geçse de silinmeden günümüze kadar gelmiştir. Buna örnek verecek olursak; Malazgirt zaferi, İstanbul’un fethi ve Çanakkale Destanı gibi yaşanmışlıklardır. Çanakkale savaşı esnasında öyle kahramanlıklar yaşanmıştır ki, her hayat bir destandır aslında.
Düşman askeri, Çanakkale’de ilk kara çıkartmasını 25 Nisan’da başlatmış ve büyük bir hezimete uğramıştı. Seddülbahir sırtlarında da büyük zayiat vermişti. Türk siperleri, düşman çıkarmasına karşın önceden kazılan istihkamlara yerleştirilmiş mevzilerin görünmemesi için de ot yığınlarıyla, çuvallarla gizlenmişti.
Siperleri gezen Kumandan, askerlere önlerindeki ot yığınları ve dehlizleri oynatmamaları konusunda sıkı sıkıya tembihlerde bulunuyordu:
”Düşman askeri uzaktan taciz ateşi açabilir, sakın bunlara aldanmayın. Yakınlarınızda en ufak bir hareket gördüğünüzde ikinci bir emir beklemeksizin ateş açın!” diye emretti.
Mevzideki askerlerden biri tüfeğiyle otu aralamış, önünde ne gibi bir manzara olduğunu merak etmişti. Mevziimizdeki bu kıpırdanmayı, dürbünle izlerken fark eden düşman askerleri, o bölgeyi sabaha kadar taradı.
Gün ağarmadan Kumandan Bey mevziiye gelerek:
“Evladım burada ne gibi bir hareketlenmede bulundunuz da düşmanın makinalı tüfeği bu bölgeyi sabaha kadar taradı?” diye sordu.
Askerin hiç birisinden çıt çıkmamıştı.
“Neyse ki akıllılık edip karşılık vermediniz.” diyerek diğer istihkâmları kontrole gitti.
Askerin bir kısmı sabah tayinlerini almak için mevzi gerisine gitmişlerdi. Yozgatlı Yetim Hasan ile hemşerisi İbrahim, Seferberlik ilan edildiği günden beri hiç ayrılmamış ve aynı bölüğe düşmüşlerdi. Hasan, köylüsü İbrahim’e “Ben şöyle bir dolaşıp geleyim” dedi. Mevzi gerisinden kaybolup gitti.
Aradan on beş dakika kadar geçmişti ki, Hasan elinde bir çift İngiliz çizmesiyle mevziiye döndü. Mevzideki arkadaşları görünce şaşırdı.
“Hasan, nereden buldun o çizmeleri?”
 “Az aşağıya ayak yoluna indim, bir baktım ki yerde yatan bir gavur var. Ayağına baktım, çizmenin biri var diğeri yok. Meğerse ayağı kopmuş. Üzerindekini çözüp aldım, diğerini de az ileride bulup getirdim.”
Çavuş, Hasan’a doğru yaklaştı; çizmenin içindeki kopmuş bacağı görünce irkildi. Çizmelerin her ikisi de kan içindeydi.
“Oğlum biz vatan derdindeyiz, sen ayağındaki çarığı postala çevirme peşindesin!”
Hasan’ın kalın kaşları çatıldı.
“Çavuşum, elimizde bir çift potin görüp, bizi ganimet düşkünü mü sandın! Şunu iyi bil ki; her kim benim vatanıma, toprağıma izinsiz ayak basarsa onun ayaklarını koparırım.                   Unutma…! dün bu gavur kendi ayaklarının üzerindeydi. İzinsizce toprağımıza ayak bastığı için bu ayak ve bu postal şu an elimde.”
Çavuş, sert çıkışıyla acemi askeri tesiri altına almak istemişti. Fakat acemi askerden kahramanca bir cevap almıştı.
“Adın ne senin?”
“Hasan’dır Çavuşum!“
“Memleketin neresi?”
Yetim Hasan, künyesini saymayı asker olmadan önce öğrenmişti.
“Yetimoğlu Hasan, Ankara vilayet, Bozok Sancağı, Sorgun Nahiyesi, Araplı Karyesindenim.”
Çavuş, Hasan’ın gözlerinin içine baktı ve gülümsedi; Hasan da elindeki çizmeleri fırlatıp attı.
Arş Yazar Osman KARACA

Araplı Kasabası Sorgun Yozgat

Hiç yorum yok: