VATAN TOPRAĞI ve DÜŞMAN
AYAĞI
Çanakkale Savaşında kopmuş ayak |
Türklerin
tarihinde öyle yaşanmışlıklar vardır ki, o zamanın sembolü olmuştur. Üzerinden
bin yıl geçse de silinmeden günümüze kadar gelmiştir. Buna örnek verecek
olursak; Malazgirt zaferi, İstanbul’un fethi ve Çanakkale Destanı gibi
yaşanmışlıklardır. Çanakkale savaşı esnasında öyle kahramanlıklar yaşanmıştır
ki, her hayat bir destandır aslında.
Düşman
askeri, Çanakkale’de ilk kara çıkartmasını 25 Nisan’da başlatmış ve büyük bir
hezimete uğramıştı. Seddülbahir sırtlarında da büyük zayiat vermişti. Türk
siperleri, düşman çıkarmasına karşın önceden kazılan istihkamlara
yerleştirilmiş mevzilerin görünmemesi için de ot yığınlarıyla, çuvallarla
gizlenmişti.
Siperleri
gezen Kumandan, askerlere önlerindeki ot yığınları ve dehlizleri oynatmamaları
konusunda sıkı sıkıya tembihlerde bulunuyordu:
”Düşman
askeri uzaktan taciz ateşi açabilir, sakın bunlara aldanmayın. Yakınlarınızda
en ufak bir hareket gördüğünüzde ikinci bir emir beklemeksizin ateş açın!” diye
emretti.
Mevzideki
askerlerden biri tüfeğiyle otu aralamış, önünde ne gibi bir manzara olduğunu
merak etmişti. Mevziimizdeki bu kıpırdanmayı, dürbünle izlerken fark eden
düşman askerleri, o bölgeyi sabaha kadar taradı.
Gün
ağarmadan Kumandan Bey mevziiye gelerek:
“Evladım
burada ne gibi bir hareketlenmede bulundunuz da düşmanın makinalı tüfeği bu
bölgeyi sabaha kadar taradı?” diye sordu.
Askerin
hiç birisinden çıt çıkmamıştı.
“Neyse
ki akıllılık edip karşılık vermediniz.” diyerek diğer istihkâmları kontrole
gitti.
Askerin
bir kısmı sabah tayinlerini almak için mevzi gerisine gitmişlerdi. Yozgatlı
Yetim Hasan ile hemşerisi İbrahim, Seferberlik ilan edildiği günden beri hiç
ayrılmamış ve aynı bölüğe düşmüşlerdi. Hasan, köylüsü İbrahim’e “Ben şöyle bir
dolaşıp geleyim” dedi. Mevzi gerisinden kaybolup gitti.
Aradan
on beş dakika kadar geçmişti ki, Hasan elinde bir çift İngiliz çizmesiyle
mevziiye döndü. Mevzideki arkadaşları görünce şaşırdı.
“Hasan,
nereden buldun o çizmeleri?”
“Az aşağıya ayak yoluna indim, bir baktım ki
yerde yatan bir gavur var. Ayağına baktım, çizmenin biri var diğeri yok.
Meğerse ayağı kopmuş. Üzerindekini çözüp aldım, diğerini de az ileride bulup
getirdim.”
Çavuş,
Hasan’a doğru yaklaştı; çizmenin içindeki kopmuş bacağı görünce irkildi.
Çizmelerin her ikisi de kan içindeydi.
“Oğlum
biz vatan derdindeyiz, sen ayağındaki çarığı postala çevirme peşindesin!”
Hasan’ın
kalın kaşları çatıldı.
“Çavuşum,
elimizde bir çift potin görüp, bizi ganimet düşkünü mü sandın! Şunu iyi bil ki;
her kim benim vatanıma, toprağıma izinsiz ayak basarsa onun ayaklarını
koparırım. Unutma…! dün
bu gavur kendi ayaklarının üzerindeydi. İzinsizce toprağımıza ayak bastığı için
bu ayak ve bu postal şu an elimde.”
Çavuş,
sert çıkışıyla acemi askeri tesiri altına almak istemişti. Fakat acemi askerden
kahramanca bir cevap almıştı.
“Adın
ne senin?”
“Hasan’dır
Çavuşum!“
“Memleketin
neresi?”
Yetim
Hasan, künyesini saymayı asker olmadan önce öğrenmişti.
“Yetimoğlu
Hasan, Ankara vilayet, Bozok Sancağı, Sorgun Nahiyesi, Araplı Karyesindenim.”
Çavuş,
Hasan’ın gözlerinin içine baktı ve gülümsedi; Hasan da elindeki çizmeleri
fırlatıp attı.
Arş Yazar Osman
KARACA
Araplı Kasabası
Sorgun Yozgat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder