16 Nisan 2015 Perşembe

"YİĞİTLER HARMANI" YOZGAT MEKTEB-İ SULTANİ'NİN ÇANAKKALE SAVAŞI KAHRAMANLARI










 YİĞİTLER HARMANI; “YOZGAT MEKTEB-İ SULTANİ”Sİ
(YOZGAT LİSESİ)      
Araştırmacı Yazar Osman Karaca                         
Yozgat şehri, 16. yüzyılın ikinci yarısında 15-20 hanelik küçük bir köy iken, 18. yüzyılın ikinci yarısında Çapanoğulları tarafından yapılan imar ve iskan faaliyetleri sonucu, 19. Yüzyılın başlarında on binden fazla nüfusu barındıran küçük fakat mamur bir kasaba haline gelmiştir. Yapılan araştırmalar, Yozgat merkezinde 17 medresenin varlığını ortaya koymuştur. 1830 yılında 15.000 nüfusa sahip olan Yozgat, 1914 yılındaki nüfusu ise 77.187 kişiye ulaşmıştır. Yozgat şehirleşme sürecine eşdeğer olarak eğitim kurumlarını da geliştirmiştir. Yozgat’ın şehirleşme sürecine katkıda bulunan en eski eğitim kurumu 1753 yılında Abdülcabbarzade Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Demirli Medresesi ile kütüphanesi olmuştur. Bu medreseden sonra yine Çapanoğullarının katkıları ile Yozgat’ta eğitim ve öğretim faaliyetleri gelişme göstermiştir. Nitekim, 1861 yılında Yozgat’a gelen seyyahlardan George Perrot’un verdiği ilginç bir örnek Çapanoğulları’nın eğitime verdiği önemi göstermesi açısından dikkat çekicidir. Perrot’un, Ankara’da karşılaştığı bir gayr-i müslim doktorun İtalya’da yaptığı eğitiminin masraflarını Çapanoğlu Süleyman Bey karşılamıştı. Perrot bunu öğrendiğinde çok şaşırdığını ifade etmektedir. Çapanoğullarının hizmetinde bir çobanının yazdığı bir arzuhal(dilekçe) ile ipten adam aldığı dilden dile söylene gelmiştir. Bir dönem, Bozoklu (Yozgatlı) denilince Çarıklı diplomat olarak adlandırılırmış. 1856 yılında Sultan Abdülhamit Han’ın  Islahat Fermanı ve eğitim politikasının bir sonucu olarak  eğitim alanında da birçok işler yapılmıştır. Bunların başında da müslüman ve gayrimüslim değişik düşünce ve inançtaki bütün Osmanlı tebaasının memleket hizmetlerinde eşit şartlarla sorumluluk alabilecek bir seviyede yetişmesi, bu sayede büyük bir Osmanlı birliğinin yaratılması ve batı irfanı ile beslenmiş aydın bir sınıfın bir an önce meydana gelmesi zarureti kendini kuvvetle hissettirmeye başlamıştı. Ancak sıbyan ve rüştiye okullarında müslim ve gayrimüslim çocukların birlikte okutulması sakıncalı görüldüğünden, bu işin daha çok yükseköğretim kademelerinde yapılması uygun görülmüştü. Fakat batı memleketlerindeki bünye ve seviyede böyle bir ortaöğretim basamağı Osmanlı’da henüz mevcut değildi. Bu durumda, her zaman müracaat edilen Fransız modeline başvuruldu. Bu düşünce doğrultusunda Paris’te bir Mekteb-i Osmani açılmış, ancak istenilen netice alınamamıştı. Bu düşüncelere binaen, rüştiye üstü lise öğrenimi veren ve Tanzimat’ın sembolü olan okullardan ilki “Galatasaray Sultanisi” adıyla 1 Eylül 1868 de İstanbul’da açıldı. 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi de her vilayetin merkezi olan şehir ve kasabada bir Mekteb-i Sultani açılmasını istiyordu.      Sultan Abdülaziz Hanın Avrupa seyahatinde görerek etkilendiği ve Osmanlı ülkesinde de açılmasını istediği Fransız liseleri modelinde açılan üst düzey okullara bundan da esinlenerek Mekteb-i Sultani denilmiştir. “Sultani”, “Sultaniye”, denmesinin anlamı; Sultana hükümdara ait, sultanla, hükümdarla ilgili demektir. Bu mekteplerin açılış ve tedrisat tarzı Maarif Nezareti Tarihçe-i Teşkilatı’nda şu cümlelerle anlatılır: Hidemat-ı devletin her nev’ine kesb-i i liyakat ve mekatib-i aliyede ikmal-i malumata tahsil-i liyakat eylemek üzere Avrupa liselerine muadil ve Fransız mektepleri programın tahsil-i ve Fransız mektepleri programına mutabık olup, Türkçe ve Fransızcanın aynı derece tedris edilmesi gayesiyle açılmıştır.”
Yozgat Mektebe-i Sultanisinin yapımına 1891 yılında başlanıyor. 1893 tarihli Ankara vilayeti ile Maarif Nazareti’nin yazışmasından anlaşıldığına göre, Ankara İdadisiyle birlikte açılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, Ankara İdadisinin inşaatı bir hayli ilerlediği halde. Yozgat İdadisinin yapımına da devam edildiği ancak inşaatın yeterli hızda devam etmediği bu arada Kayseri İdadisinin temelinin atıldığı belirtilmektedir. Binanın tamamlanamaması, aslında ödenek sorunundan kaynaklanmıştı. Maarif Nezareti’nin Ankara valiliğinden “Yozgat ile birlikte Kayseri ve Ankara İdadi binalarının durumlarını, ne kadar masrafa ihtiyaç olunduğu” sorulmasına rağmen cevap alınamamıştır. Bu nedenle 3 Eylül 1892 (22 Ağustos 1308) tarihinde yeni bir yazı yazmak gereği duyulmuştu.    Nitekim Nezaret, 7 Ekim 1893 (25 Eylül 1309) tarihinde Yozgat ile birlikte İdadi binalarının inşaatları devam eden Çankırı, Kırşehir, Kayseri, Bitlis, Amasya, Hakkari sancaklarının bağlı oldukları vilayet maarif müdürlüklerine ayrı ayrı yazılar göndererek; inşaatların durumu ve ihtiyaç duyulan ödeneklerin miktarlarını bildirmelerini istemişti.
İnşaat bitirilemeyince 1895 yılında Yozgat’ın merkezindeki  “Tonusluoğlu konağı” kiralanmak suretiyle idadi olarak eğitime başlar. 1894-1895 yılı kayıtlarına göre bu idadinin öğrenci sayısı 85, memur ve öğretmen sayısı ise 13 kişi imiş. Tonusluoğlu konağında eğitime başlanışmışsa da, , Kasım 1898 senesinde Yozgat’a uğrayan Anadolu Islahatı Umum Müfettişi ve Sultan II. Abdülhamit’in Seryaveri Müşir Çapanoğlu Ahmet Şakir Paşa okul inşasında ilerleme olmadığına inşaatı duran mektebin yapılmış olan bölümlerinin de harap olmaya yüz tutmuş olduğuna bizzat şahit olur. Bu durumu Amasya’dan gönderdiği 24 Kasım 1894 (17 Teşrin-i Sani 1314) tarihli mektupla Maarif nazırına bildirir.  
Bu konu İstanbul da İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti zamanındaki Meclis-i Mebusan’da da gündeme getirilir. 9 Mayıs 1910 Tarihli görüşme tutanaklarında Yozgat Lisesi inşasının hala bitmemiş olduğunu öğreniyoruz.
ÇAPANOĞLU EDlP BEY  (Yozgat) — Bu mektebin 25 sene evvel inşasına başlanmış, inşaat nısıf derecesine gelmişken, devr-i sabıkta nasılsa tatil edilmiştir. Geçen seneye kadar kalmıştır, geçen sene mutasarrıf-ı sabık keşfiyatı yaptırıp, itmam-ı inşaatı için keşif namesini, resmini Maarif Nezaretine gönderdi. Maarif Nezareti kabul etti, 100 bin kuruş tahsisat verdi. O tahsisat ile inşaata başladılar, 30 bin kuruş sarfedildi. Bu sene bütçe çıkıncaya kadar inşaat teehhür etmemek üzere Nisan muvakkat bütçesinden verildi. Şimdi, 210 000 kuruş da bu fevkalade bütçe ile verilecek olursa, ikmal edilebilecek. Ancak verilen paralar tehir edilecek olursa harap olacaktır ve birkaç bin lira mahvolacaktır.
MUSTAFA ZİYA BEY (Sivas) — Memuriyyet dolayısıyla Yozgat'ta bulundum, Yozgat İdadisi ki, devr-i sabıkta başlamış, binası cesim natamam kalmıştır. Abdullah Azmi Efendi biraderimiz orada bulunmak lazım gelse de onun vaziyetini, halini görse cidden müteessir olur. Öyle âli bir mektebe mahsus bir binanın öyle natamam bir halde bırakılmasına kimsenin vicdanı kail olamaz. Kimse tecviz etmez, bunu yaptırmak taht-ı vücûbtadır.
RElS — Bakınız Ziya Bey buralı olmadığı halde müdafaa ediyor.
İnşatın uzun yıllar alması, Yozgat halkını da gayrete getirmiş, inşaatın bir an evvel bitmesi için seferber olunmuş, binanın taşları Divanlı köyü, Çiçekdağ ve Büyüknefes köyünden getirilmiştir. Daha önce Askerlik Şubesi olarak kullanılan tarihi bina da aynı tarihte yapılmıştır. Divanlı köyü ve Çiçekdağ tarafından kağnılarla getirilen taşların her seferde bir miktarı, yol güzergâhında bulunan, Şeffatli, Kazlıuşağı köyünde bırakılarak kağnıların yükü azaltılmış hem hayvanların dinlenmesi sağlanmış hem de önceden planlandığı gibi bu köye camii yapılmıştır. Mektebin 174.396 kuruşluk masrafı devlet tarafından karşılanmıştır. 1909yılında inşaatının kısmen tamamlanmasının ardından bu binaya taşınmıştır 
   1905-1908 yılın istatistiklerini göre Yozgat şehrinde ilk, orta ve lise okullarının durumları şu şekilde belirtilmiştir
Bu okulda, Müslümanlarla Ermeniler eşit haklara sahip olarak eğitim görme imkânı kazanmışlardır. Nitekim 1914 yılı Maarif Salnamesi’ne göre Yozgat İdadisi’nde 413 Müslüman 5 adet Ermeni öğrenci bulunmaktadır.
Yozgat lisesi “Mektebe-i Sultani”nin Kahraman öğrencileri Çanakkale ve Kurtuluş savaşında destan yazdılar.
1914 yılında seferberliğin ilanıyla, eli silah tutabilen herkes askere alınıyordu. Yozgat Mektebi Sultani öğrencilerinin tamamı zorunlu olmadıkları halde Yozgat askerlik şubesine koştular. Yaklaşık 200 kişi gönüllü olarak Birinci Cihan Harbine gitmiştir. O tarihte eğitimli kişiler “İhtiyat talimi” görerek yedek subay vazifesiyle cephelerde görev aldılar. 1915 öğrenim yılı başladığında Sultani öğrencilerinin hiç birinin okula gelmediği görüldü. Bu durumda okulun lise kısmı kapatılarak yatılı idadiye çevrilir.                                                                                                                                                                             
2011 Yılında Yozgat Lisesi arşivlerinde yaptığım araştırmalar neticesinde 1914-1915 yılına ait liseli öğrencilerin hiç birinin okuluna devam etmediğini gördüm. Bu yıllarda Yozgat Lisesinde okuyup da savaşlar sona erdikten sonra tasdikname almak için Yozgat Lisesine yazılmış bazı müracaat dilekçelerine rastladım.Bu dilekçelerden birisinde şöyle yazmakta.  “Mektep Müdürlüğüne. 92 numarada mukayyet Priştineli 313 lü Aptullah oğlu Beyazit adlı Bozok Lisesi 12. Sınıf talebesinden iken teşrini evvel 331 de Erenköy ihtiyat zabit namzetleri talimgâhına çağrılarak mektepten ayrıldım ve emsalimle beraber lise mezunu sayıldık. Harbiye mektebine iştirak için tahsil vesikası istenmekte olduğundan mezkûr mektepten tahsilim derecesini gösterir vesikanın celbini istirham ederim efendim”. 22/4/1910 9.numaralı jandarma müzalim Pul ve imza.
 TBMM Tutanaklarında da Yozgat Mektebe-i Sultani ve öğrencilerinin durumu Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey şöyle anlatılmaktadır:
TBMM Maarif “Milli Eğitim” bütçe görüşmeleri tutanağı. î : 148 10.2.1337 (1921)
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgad) — Sırrı Paşa merhum Ankara Valisi iken Ankara'ya merbut Kırşehri, Yozgad, Çorum livalarında birer mektep binasına başlanmıştı. Bu meyanda Yozgad'da inşasına başlanılan mektep 1326 senesine kadar natamam bırakılmıştır. 1326 senesinde memleket halkı binlerce lira sarfederek bu mektebin inşasını ikmal etti ve bununla beraber bütün levazımı tedrisiye ve leyliyesi ikmal edilmek suretiyle leyli mektep küşad edildi.
Bilâhare bu mektep, sultaniye ifrağ edildi. Bu sultan mektebine Selanik'ten gelen Selanik sultani talebesi Konya'dan naklen geldi. Mektebin 600 mevcudundan 200 ü sırf leyli idi. Yozgad mektebi sultanisi seferberlikte 100 ü mütecaviz efendiyi orduya ihtiyaç zabiti vermistir. Bugün mektebin bilcümle malzemesimevcut olduğu halde leyli kısmının ilgasmdaki maksat anlaşılamadı, Bendeniz talebenin gerek şerait-i hayatiyesi, gerek şerait-i sıhhiye ve iaşesi nokta-i nazarından tadat edilen şu beş mektebe nazaran daha ziyade muvafi bulunan Yozgad Sultanisinin iadesini Hamdullah Beyden bilhassa rica ederim.
Atatürk’ten Çapanoğlu Şekip Bey’e Madalya beratı;                                                                                       
Şekip Bey, Çapanoğlu Edip Beyin oğludur. Babasının Meclis-i Mebus an’daki görevi sona erince Yozgat’a dönerler. 1920 Yılında Yozgat’ta vuku bulan olaylardan sonra Ankara’ya götürülen aile, Şekip Beyi askere uğurlar. Kurtuluş Savaşında Mülazım-ı Sani olarak eğitim görür ve soluğu cephede alır. Kurtuluş Savaşında gösterdiği üstün başarılar neticesinde, TBMM tarafından varılan karar neticesinde 42 kişiye madalya verilmesi kararlaştırılır. Bu kırk iki kişi içerisinde Çapanoğlu Şekip Bey de vardır. BMM Başkanı; Mustafa Kemal Paşa imzasını taşıyan madalya beratının, aslı, Çapanoğlu aile arşivindedir.
 
   

Sol başta oturan Şehit Mustafa Şefik Bey
Yozgatlı öğrenci ise  ŞEHİT MUSTAFA ŞEFİK BEY (ÇİÇEK) idi. Resimde solda oturan. Seferberliğin ilanıyla gönüllü olarak İhtiyat Zabiti Talimgâhına yedek subay olarak başlamış, Filistin, Trablusgarb cephesinde savaşmış, Üsteğmen rutbesiyle katıldığı Kurtuluş Savaşına Zabit namzeti iken Bursa-Kestel- Acıelma Köyünde, Yunanlı üst düzey on iki subay ve askerini katlederek, kahraman bir şekilde şehadete yürümüştür. Mezarı Bursa-Kestel-Aksu köyündedir.
Bir diğer Yozgat Mektebe-i Sultani öğrencisi kahramanımız KÂZIM ARGUVANLIGİL hayatını şu şekilde anlatmakta;  ”1312 (1896) yılında Divriği’nin Bedestan mahallesinde doğdum..Muhacereti müteakip Konya Muhacirin İdadisi ve Yozgat Sultanisi’nde tahsilime devam ederek Yozgat Sultanisi’nden 1330 (1914) yılında Harp Okulu’na girmek suretiyle şerefli askerliği meslek tuttum.Muvazzaf zabit namzetliğile 8 Ekim 1330’dan (1914) itibaren katıldığım Birinci Dünya Harbi’nde Çanakkale, Sina-Filistin cephelerinin bütün muharebelerine girdim.Çanakkale’nin Arıburnu cephesinde 19 Mayıs 1331 (1915) büyük taarruzunda sol kolumdan Sina cephesinin ikinci Gazze muharebesinde sağ kürek ve böğrümden yaralandım ve büyük harbin en son kıtası olan 16.Tümen Hücum Bölüğü peşinde muhtelif muharebeler vere vere çekilebildiğim Şam yakınlarında 31 Eylül 1334 (1918)’de İngilizlere esir düşmek bahtsızlığına uğramak suretiyle üsteğmenlikte sona ermiştir.1335’te Mısır’daki esaretten dönüşümden sonra atandığım Tekirdağ’daki kıtamla 1336 (1920) Trakya Harekâtına da katıldım. Neticede kıta başında Bulgaristan’a iltica ederek bir müddet sonra İstanbul’a kaçtım ve oradan İstiklâl Savaşı’na da katılarak 1338 (1922) Başkomutan büyük zaferinde anayurttan sürüp attığımız düşmanın peşini kıta ile kovalamak zevkini tattım ve 31 Ağustos 1338 (1922)’den itibaren yüzbaşı oldum.”
1340, 1341 (1924, 1925) yılında Harp Okulu tahsilimi ikmal ile 1926’da Harp Akademisi’ne girdim ve 1929’da mezun oldum. Müteakiben kademelerle 30 Ağustos 1928’den itibaren binbaşı oldum.1930 yılından sonra sırasıyla yarbay, albay rütbeleriyle Erzincan, Sarıkamış, Kars garnizonlarıyla Harp Okulu, Jandarma Genel Komutanlığı, Bursa Garnizonu, Beykoz, Çatalca bölgelerinde muhtelif kurmay ödevlerinde, tabur alay komutanlıkları kademlerindeki hizmetleri de yaparak Haziran 1946’da Ordu Kurmay Başkanlığı’na atandım.30 Ağustos 1946’da Tuğgeneralliğe yükselerek Ordu Kurmay Başkanlığı görevini bir müddet daha ifadan sonra 8 Nisan 1947’den itibaren Tümen Komutanlığı vekâletile kıta başına getirildim ve 30 Ağustos 1940’da Tümgenerallikle vazifeye devam ediyorum.”
Büyük Harp’te harp madalyası, kılıçlı gümüş liyakat madalyası ve altın kılıçlı nişan; İstiklâl madalyası aldım. 
1916 Yılında Yozgat’ta yatılı orta öğrenime başlayan ve o tarihteki Yozgat Lisesini ve Yozgat’taki yaşamını aldığı notlarıyla “Bir Lise Öğrencisinin Milli Mücadele  Anıları” (1970) adlı kitabında ölümsüzleştiren Yozgat Mektebe-i Sultani öğrencisi, ORD. PROFESÖR HIFZI VELDED VELİDEDEOĞLU da şöyle anlatmaktadır.
“Yozgat lisesine yatılı olarak gittim.                                                                                                                                               
1914 yılında seferberliğin ilan edilmesiyle, okulumuzun lise bölümü öğrencileri Çanakkale cephesine gönüllü olarak yazılmışlar ve lise kısmı kapatılmıştı. O tarihte Yozgat lisesi öğrenim ve öğretim bakımından güçlü bir okuldu. Çünkü Balkan savaşında kaybettiğimiz Üsküp ilinin çok değerli öğretmenler kadrosuyla açılmış bir lise idi.  Öğretmenlerle birlikte babaları Balkan harbinde şehit düşmüş çocuklar da parasız yatılı olarak gönderilmişlerdi bu liseye.                                                                                                                    
Çanakkale zaferini çok iyi biliyorum, Mustafa Kemal’in Osmanlı paşası giysili portresini daha Yozgat’ta iken resimli bir dergide görmüştüm. Savaşın gidişatını Ajans haberleri ile izlerdik.Düşmanımızla savaş ortağı olan Romanya’nın merkezi Bükreş, Almanlar tarafından zaptedildiği zaman Yozgat’ın sokaklarında dolaşmış, savaş tutsağı olan İngilizlerin oturduğu binaların önünde durup türlü marşlar söylemiştik.                                                                                                                                             Yozgat’taki öğretmenlerimizin çoğu milliyetçiydi. Zaten ilkokuldan beri, İttihat ve Terakki Partisi’nin ülkede estirdiği milliyetçilik havası içinde yetiştiğimizden, öğretmenlerimizin bu doğrultudaki, hatta ırkçılık yönündeki düşünce aşıları ile Orta Asya, Turan, akınlar ve akıncılık binicilik ve Bozkurt söylencelerine, yüzünü hiç görmediğimiz, tadını hiçbilmediğimiz Türk içkisi kımıza, oba ve kağan öykülerine bayılırdık. Okulumuzun laboratuvar niteliğinde olan doğa bilimleri dersliğine, Almanya’dan bu bilimlerle ilgili birçok tablo,renk renk grafik, bir sürü küçük makine gelmişti. Bizi o laboratuvara götürsün diye doğa bilimleri öğretmenimiz, Salih Şevket Bey’in derslerini sabırsızlıkla beklerdik. Biz yatılı öğrenciler, sabah kahvaltısında mercimek çorbası, yemeklerde ise kuru fasulye ve bulgur pilavı verildiği günler sevinirdik, hele bir de üzüm hoşafı çıkarsa sevincimiz ikiye katlanırdı. Ekmek kara, kimi zaman içi çamur gibi çıktığından yalnız kabuklarını yiyebilirdik. Onu da bulamayıp süpürge tohumu, hatta bir gün öğle ve akşam sadece haşlanmış kara kabak yediğimiz olmuştu. Sınıflar petrol lambalarıyla aydınlatılırdı. Gece etüdlerinde, teneke kandiller içinde cızırtıyla yanan haşhaş yağının ışığında ders çalışırdık İki öğrenciye bir kandil düşerdi.                                                                                                                          
Saç sobalarda yakılan odunlarla ısınırdık. Odun bulunmadığı günlerde olurdu. O zaman el birliğiyle, lüzumsuz kağıt karton, kırık cetvel tahtası gibi şeyler toplayarak sobayı doldurur, onun saman alevinden farksız, gürültülü yanışından, fiziksel olarak ısınmasak da psikolojik ısınma duygusu ile avunurduk.  İstanbul’dan ve başka illerden parasız yatılı olarak sık sık şehit ve göçmen çocukları gönderilirdi. Öğretmenlerle birlikte babaları Balkan Savaşı’nda şehit düşmüş çocuklar da parasız yatılı olarak gönderilmişlerdi bu liseye. Öğretmenlerini daha önce, Üsküp’ten tanıdıkları için Rumelili olmayı bir üstünlük ve ayrıcalık sayarlardı. Sınav veya ödev kâğıtlarında bile adlarını, örneğin “Serfiçyeli Recai”, “Ohrili Faik”, “Manastırlı Hilmi” biçiminde yazarlardı.                                                                                  
Biz Anadolulu öğrenciler ise bundan hoşlanmazdık. Böyle yatılı okullarda bir “Anadoluluk – Rumelilik” ayrımı doğmuştu. Bunun iyi yanı, derslerde hangi grubun daha iyi not alacağı düşüncesini aşılaması, kötü yanı ise bu ayrım yüzünden okulda sık sık kavga çıkması idi. Doğu Anadolu’da savaş olanca sertliğiyle sürüyordu; Rusların işgal ettiği illerimizden, bütün Orta Anadolu’ya olduğu gibi Yozgat’a da perişan, bitkin, yersiz yurtsuz, yiyeceksiz, giyeceksiz kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan birçok göçmen toplulukları gelmişti. Yozgat’taki “muhacirin idaresi” (Göçmenlik Bürosu), bunların derdine çözüm bulamıyordu. Nereden bulacaktı?”

Yozgat’ta ilk futbol takımı da 1910 yılında Mektebe-i sultani öğrencileri tarafından kurulmuştur.
Yozgat lisesiyle alakalı diğer bir tarihi gerçek ise Yozgat Lisesi öğretmen ve öğrencileri tarafından ilk futbol takımının 1910 yılında kurulmuş olmasıdır.
Yozgat Mektebi Sultani futbol takımı Mekteb müdürü Bahattin Efeni ve Terbiye-i Bedeniye Muallimi Salih Şevket Efendi idaresinde öğrenciler eşliğinde kurulmuştur. Sultani Futbul takımının İlk formaları resimde de görüldüğü üzere, beyaz tişört üzerine muhtemelen  kırmızı hilal resmedilmiş, belden dizkapağına kadar olan pantolon bulunmaktadır.
.             







KAYNAKLAR; Yozgat Lisesi Arşivleri, 
Meclisi Mebusan t : 104 9 Mayıs 1327 C : 2  mv Süleyman Sırrı İçöz TBMM 2. Dönem, Hakkı Acun Çapanoğulları ve eserleri, Orhan Sakin Tarihten Günümüze BOZOK SANCAĞI ve YOZGAT,Hıfzı Vecded Velidedeoğlu- Bir Lise Öğrencisinin Milli Mücadele  Anıları” (1970)
OSMANLI DEVLETİ ve BOZOK SANCAĞI (2000)Taha Niyazi Karaca Yozgat İdâdîsi,
Hasan Ali Yücel Türkiye’de Orta Öğretim 1994, II.
Mimar Çağrı GÜNTANAbdülhamit Döneminde İmparatorluk İmajının Kamu Yapıları Aracılığı İle Osmanlı Kentine Yansıtılması,Yüksek Lisans Tezi
İbrahim Caner TÜRK“Türkiye’de Orta Tahsil” Başlıklı Risaleye Göre Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ulus Devlet Türkiye’ye İntikal Eden Ortaöğretim Mirası 
Baki Sarısakal Anadolu’da Kurulan İlk Futbol Takımları. Yozgat Lisesi Dergi, Folklorik Arş
Sözlü kaynaklar: Yılmaz Göksoy, Faruk Coşkun,Çetin Kafağolu, Abdülkadir Çapanoğlu


Hiç yorum yok: