(YOZGAT
LİSESİ)
Araştırmacı Yazar Osman Karaca
Yozgat
şehri, 16. yüzyılın ikinci yarısında 15-20 hanelik küçük bir köy iken, 18. yüzyılın
ikinci yarısında Çapanoğulları tarafından yapılan imar ve iskan faaliyetleri
sonucu, 19. Yüzyılın başlarında on binden fazla nüfusu barındıran küçük fakat
mamur bir kasaba haline gelmiştir. Yapılan araştırmalar, Yozgat merkezinde 17
medresenin varlığını ortaya koymuştur. 1830 yılında 15.000 nüfusa sahip olan
Yozgat, 1914 yılındaki nüfusu ise 77.187 kişiye ulaşmıştır. Yozgat şehirleşme
sürecine eşdeğer olarak eğitim kurumlarını da geliştirmiştir. Yozgat’ın
şehirleşme sürecine katkıda bulunan en eski eğitim kurumu 1753 yılında
Abdülcabbarzade Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Demirli Medresesi
ile kütüphanesi olmuştur. Bu medreseden sonra yine Çapanoğullarının katkıları
ile Yozgat’ta eğitim ve öğretim faaliyetleri gelişme göstermiştir. Nitekim,
1861 yılında Yozgat’a gelen seyyahlardan George Perrot’un verdiği ilginç bir
örnek Çapanoğulları’nın eğitime verdiği önemi göstermesi açısından dikkat
çekicidir. Perrot’un, Ankara’da karşılaştığı bir gayr-i müslim doktorun
İtalya’da yaptığı eğitiminin masraflarını Çapanoğlu Süleyman Bey karşılamıştı.
Perrot bunu öğrendiğinde çok şaşırdığını ifade etmektedir. Çapanoğullarının hizmetinde
bir çobanının yazdığı bir arzuhal(dilekçe) ile ipten adam aldığı dilden dile
söylene gelmiştir. Bir dönem, Bozoklu (Yozgatlı)
denilince Çarıklı diplomat olarak adlandırılırmış. 1856 yılında Sultan
Abdülhamit Han’ın Islahat Fermanı ve eğitim
politikasının bir sonucu olarak eğitim
alanında da birçok işler yapılmıştır. Bunların başında da müslüman ve
gayrimüslim değişik düşünce ve inançtaki bütün Osmanlı tebaasının memleket
hizmetlerinde eşit şartlarla sorumluluk alabilecek bir seviyede yetişmesi, bu
sayede büyük bir Osmanlı birliğinin yaratılması ve batı irfanı ile beslenmiş
aydın bir sınıfın bir an önce meydana gelmesi zarureti kendini kuvvetle
hissettirmeye başlamıştı. Ancak sıbyan ve rüştiye okullarında müslim ve
gayrimüslim çocukların birlikte okutulması sakıncalı görüldüğünden, bu işin
daha çok yükseköğretim kademelerinde yapılması uygun görülmüştü. Fakat batı
memleketlerindeki bünye ve seviyede böyle bir ortaöğretim basamağı Osmanlı’da
henüz mevcut değildi. Bu durumda, her zaman müracaat edilen Fransız modeline
başvuruldu. Bu düşünce doğrultusunda Paris’te bir Mekteb-i Osmani açılmış,
ancak istenilen netice alınamamıştı. Bu düşüncelere binaen, rüştiye üstü lise
öğrenimi veren ve Tanzimat’ın sembolü olan okullardan ilki “Galatasaray
Sultanisi” adıyla 1 Eylül 1868 de İstanbul’da açıldı. 1869 Maarif-i Umumiye
Nizamnamesi de her vilayetin merkezi olan şehir ve kasabada bir Mekteb-i
Sultani açılmasını istiyordu. Sultan
Abdülaziz Hanın Avrupa seyahatinde görerek etkilendiği ve Osmanlı ülkesinde de
açılmasını istediği Fransız liseleri modelinde açılan üst düzey okullara bundan
da esinlenerek Mekteb-i Sultani denilmiştir. “Sultani”, “Sultaniye”, denmesinin
anlamı; Sultana hükümdara ait, sultanla, hükümdarla ilgili demektir. Bu
mekteplerin açılış ve tedrisat tarzı Maarif Nezareti Tarihçe-i Teşkilatı’nda şu
cümlelerle anlatılır: “Hidemat-ı devletin her nev’ine kesb-i i
liyakat ve mekatib-i aliyede ikmal-i malumata tahsil-i liyakat eylemek üzere
Avrupa liselerine muadil ve Fransız mektepleri programın tahsil-i ve Fransız
mektepleri programına mutabık olup, Türkçe ve Fransızcanın aynı derece tedris
edilmesi gayesiyle açılmıştır.”
Yozgat Mektebe-i
Sultanisinin yapımına 1891 yılında başlanıyor. 1893 tarihli Ankara vilayeti ile
Maarif Nazareti’nin yazışmasından anlaşıldığına göre, Ankara İdadisiyle
birlikte açılmasına karar verilmiş olmasına rağmen, Ankara İdadisinin inşaatı
bir hayli ilerlediği halde. Yozgat İdadisinin yapımına da devam edildiği ancak
inşaatın yeterli hızda devam etmediği bu arada Kayseri İdadisinin temelinin
atıldığı belirtilmektedir. Binanın tamamlanamaması, aslında ödenek sorunundan
kaynaklanmıştı. Maarif Nezareti’nin Ankara valiliğinden “Yozgat ile birlikte
Kayseri ve Ankara İdadi binalarının durumlarını, ne kadar masrafa ihtiyaç
olunduğu” sorulmasına rağmen cevap alınamamıştır. Bu nedenle 3 Eylül 1892 (22
Ağustos 1308) tarihinde yeni bir yazı yazmak gereği duyulmuştu. Nitekim Nezaret, 7 Ekim 1893 (25 Eylül
1309) tarihinde Yozgat ile birlikte İdadi binalarının inşaatları devam eden
Çankırı, Kırşehir, Kayseri, Bitlis, Amasya, Hakkari sancaklarının bağlı oldukları
vilayet maarif müdürlüklerine ayrı ayrı yazılar göndererek; inşaatların durumu
ve ihtiyaç duyulan ödeneklerin miktarlarını bildirmelerini istemişti.
Bu
konu İstanbul da İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti zamanındaki Meclis-i Mebusan’da da
gündeme getirilir. 9 Mayıs 1910 Tarihli görüşme tutanaklarında Yozgat Lisesi
inşasının hala bitmemiş olduğunu öğreniyoruz.
ÇAPANOĞLU
EDlP BEY (Yozgat) — Bu mektebin 25 sene
evvel inşasına başlanmış, inşaat nısıf derecesine gelmişken, devr-i sabıkta
nasılsa tatil edilmiştir. Geçen seneye kadar kalmıştır, geçen sene mutasarrıf-ı
sabık keşfiyatı yaptırıp, itmam-ı inşaatı için keşif namesini, resmini Maarif
Nezaretine gönderdi. Maarif Nezareti kabul etti, 100 bin kuruş tahsisat verdi.
O tahsisat ile inşaata başladılar, 30 bin kuruş sarfedildi. Bu sene bütçe çıkıncaya
kadar inşaat teehhür etmemek üzere Nisan muvakkat bütçesinden verildi. Şimdi,
210 000 kuruş da bu fevkalade bütçe ile verilecek olursa, ikmal edilebilecek.
Ancak verilen paralar tehir edilecek olursa harap olacaktır ve birkaç bin lira
mahvolacaktır.
MUSTAFA
ZİYA BEY (Sivas) — Memuriyyet dolayısıyla Yozgat'ta bulundum, Yozgat İdadisi
ki, devr-i sabıkta başlamış, binası cesim natamam kalmıştır. Abdullah Azmi
Efendi biraderimiz orada bulunmak lazım gelse de onun vaziyetini, halini görse
cidden müteessir olur. Öyle âli bir mektebe mahsus bir binanın öyle natamam bir
halde bırakılmasına kimsenin vicdanı kail olamaz. Kimse tecviz etmez, bunu
yaptırmak taht-ı vücûbtadır.
RElS
— Bakınız Ziya Bey buralı olmadığı halde müdafaa ediyor.
İnşatın
uzun yıllar alması, Yozgat halkını da gayrete getirmiş, inşaatın bir an evvel
bitmesi için seferber olunmuş, binanın taşları Divanlı köyü, Çiçekdağ ve Büyüknefes
köyünden getirilmiştir. Daha önce Askerlik Şubesi olarak kullanılan tarihi bina
da aynı tarihte yapılmıştır. Divanlı köyü ve Çiçekdağ tarafından kağnılarla
getirilen taşların her seferde bir miktarı, yol güzergâhında bulunan, Şeffatli,
Kazlıuşağı köyünde bırakılarak kağnıların yükü azaltılmış hem hayvanların
dinlenmesi sağlanmış hem de önceden planlandığı gibi bu köye camii yapılmıştır.
Mektebin 174.396 kuruşluk masrafı devlet tarafından karşılanmıştır. 1909yılında
inşaatının kısmen tamamlanmasının ardından bu binaya taşınmıştır
1905-1908 yılın istatistiklerini göre Yozgat
şehrinde ilk, orta ve lise okullarının durumları şu şekilde belirtilmiştir
Bu
okulda, Müslümanlarla Ermeniler eşit haklara sahip olarak eğitim görme imkânı
kazanmışlardır. Nitekim 1914 yılı Maarif Salnamesi’ne göre Yozgat İdadisi’nde
413 Müslüman 5 adet Ermeni öğrenci bulunmaktadır.
Yozgat lisesi
“Mektebe-i Sultani”nin Kahraman öğrencileri Çanakkale ve Kurtuluş savaşında
destan yazdılar.
1914
yılında seferberliğin ilanıyla, eli silah tutabilen herkes askere alınıyordu.
Yozgat Mektebi Sultani öğrencilerinin tamamı zorunlu olmadıkları halde Yozgat
askerlik şubesine koştular. Yaklaşık 200 kişi gönüllü olarak Birinci Cihan
Harbine gitmiştir. O tarihte eğitimli kişiler “İhtiyat talimi” görerek yedek
subay vazifesiyle cephelerde görev aldılar. 1915 öğrenim yılı başladığında
Sultani öğrencilerinin hiç birinin okula gelmediği görüldü. Bu durumda okulun
lise kısmı kapatılarak yatılı idadiye çevrilir.
TBMM
Tutanaklarında da Yozgat Mektebe-i Sultani ve öğrencilerinin durumu Yozgat
Mebusu Süleyman Sırrı Bey şöyle anlatılmaktadır:
TBMM Maarif “Milli
Eğitim” bütçe görüşmeleri tutanağı. î :
148 10.2.1337 (1921)
SÜLEYMAN
SIRRI BEY (Yozgad) — Sırrı Paşa merhum Ankara Valisi iken Ankara'ya merbut
Kırşehri, Yozgad, Çorum livalarında birer mektep binasına başlanmıştı. Bu meyanda
Yozgad'da inşasına başlanılan mektep 1326 senesine kadar natamam bırakılmıştır.
1326 senesinde memleket halkı binlerce lira sarfederek bu mektebin inşasını
ikmal etti ve bununla beraber bütün levazımı tedrisiye ve leyliyesi ikmal edilmek
suretiyle leyli mektep küşad edildi.
Bilâhare bu mektep, sultaniye ifrağ edildi. Bu
sultan mektebine Selanik'ten gelen Selanik sultani talebesi Konya'dan naklen
geldi. Mektebin 600 mevcudundan 200 ü sırf leyli idi. Yozgad mektebi sultanisi
seferberlikte 100 ü mütecaviz efendiyi orduya ihtiyaç zabiti vermistir. Bugün
mektebin bilcümle malzemesimevcut olduğu halde leyli kısmının ilgasmdaki maksat
anlaşılamadı, Bendeniz talebenin gerek şerait-i hayatiyesi, gerek şerait-i
sıhhiye ve iaşesi nokta-i nazarından tadat edilen şu beş mektebe nazaran daha
ziyade muvafi bulunan Yozgad Sultanisinin iadesini Hamdullah Beyden bilhassa
rica ederim.
Atatürk’ten
Çapanoğlu Şekip Bey’e Madalya beratı;
Şekip Bey, Çapanoğlu Edip Beyin
oğludur. Babasının Meclis-i Mebus an’daki görevi sona erince Yozgat’a dönerler.
1920 Yılında Yozgat’ta vuku bulan olaylardan sonra Ankara’ya götürülen aile,
Şekip Beyi askere uğurlar. Kurtuluş Savaşında Mülazım-ı Sani olarak eğitim
görür ve soluğu cephede alır. Kurtuluş Savaşında gösterdiği üstün başarılar
neticesinde, TBMM tarafından varılan karar neticesinde 42 kişiye madalya
verilmesi kararlaştırılır. Bu kırk iki kişi içerisinde Çapanoğlu Şekip Bey de
vardır. BMM Başkanı; Mustafa Kemal Paşa imzasını taşıyan madalya beratının,
aslı, Çapanoğlu aile arşivindedir.
Sol başta oturan Şehit Mustafa Şefik Bey
Yozgatlı öğrenci ise ŞEHİT MUSTAFA ŞEFİK BEY (ÇİÇEK) idi. Resimde solda
oturan. Seferberliğin ilanıyla gönüllü olarak İhtiyat Zabiti Talimgâhına yedek
subay olarak başlamış, Filistin, Trablusgarb cephesinde savaşmış, Üsteğmen
rutbesiyle katıldığı Kurtuluş Savaşına Zabit namzeti iken Bursa-Kestel- Acıelma
Köyünde, Yunanlı üst düzey on iki subay ve askerini katlederek, kahraman bir
şekilde şehadete yürümüştür. Mezarı Bursa-Kestel-Aksu köyündedir.
Bir
diğer Yozgat Mektebe-i Sultani öğrencisi kahramanımız KÂZIM
ARGUVANLIGİL hayatını şu şekilde anlatmakta;
”1312 (1896) yılında Divriği’nin Bedestan mahallesinde
doğdum..Muhacereti müteakip Konya Muhacirin İdadisi ve Yozgat Sultanisi’nde
tahsilime devam ederek Yozgat Sultanisi’nden 1330 (1914) yılında Harp Okulu’na
girmek suretiyle şerefli askerliği meslek tuttum.Muvazzaf zabit namzetliğile 8
Ekim 1330’dan (1914) itibaren katıldığım Birinci Dünya Harbi’nde Çanakkale,
Sina-Filistin cephelerinin bütün muharebelerine girdim.Çanakkale’nin Arıburnu
cephesinde 19 Mayıs 1331 (1915) büyük taarruzunda sol kolumdan Sina cephesinin
ikinci Gazze muharebesinde sağ kürek ve böğrümden yaralandım ve büyük harbin en
son kıtası olan 16.Tümen Hücum Bölüğü peşinde muhtelif muharebeler vere vere
çekilebildiğim Şam yakınlarında 31 Eylül 1334 (1918)’de İngilizlere esir düşmek
bahtsızlığına uğramak suretiyle üsteğmenlikte sona ermiştir.1335’te Mısır’daki
esaretten dönüşümden sonra atandığım Tekirdağ’daki kıtamla 1336 (1920) Trakya
Harekâtına da katıldım. Neticede kıta başında Bulgaristan’a iltica ederek bir
müddet sonra İstanbul’a kaçtım ve oradan İstiklâl Savaşı’na da katılarak 1338
(1922) Başkomutan büyük zaferinde anayurttan sürüp attığımız düşmanın peşini
kıta ile kovalamak zevkini tattım ve 31 Ağustos 1338 (1922)’den itibaren
yüzbaşı oldum.”
1340, 1341 (1924, 1925) yılında Harp
Okulu tahsilimi ikmal ile 1926’da Harp Akademisi’ne girdim ve 1929’da mezun
oldum. Müteakiben kademelerle 30 Ağustos 1928’den itibaren binbaşı oldum.1930
yılından sonra sırasıyla yarbay, albay rütbeleriyle Erzincan, Sarıkamış, Kars
garnizonlarıyla Harp Okulu, Jandarma Genel Komutanlığı, Bursa Garnizonu,
Beykoz, Çatalca bölgelerinde muhtelif kurmay ödevlerinde, tabur alay
komutanlıkları kademlerindeki hizmetleri de yaparak Haziran 1946’da Ordu Kurmay
Başkanlığı’na atandım.30 Ağustos 1946’da Tuğgeneralliğe yükselerek Ordu Kurmay
Başkanlığı görevini bir müddet daha ifadan sonra 8 Nisan 1947’den itibaren
Tümen Komutanlığı vekâletile kıta başına getirildim ve 30 Ağustos 1940’da
Tümgenerallikle vazifeye devam ediyorum.”
Büyük Harp’te harp madalyası,
kılıçlı gümüş liyakat madalyası ve altın kılıçlı nişan; İstiklâl madalyası
aldım.
1916 Yılında Yozgat’ta yatılı orta öğrenime başlayan
ve o tarihteki Yozgat Lisesini ve Yozgat’taki yaşamını aldığı notlarıyla “Bir Lise Öğrencisinin Milli Mücadele Anıları” (1970) adlı
kitabında ölümsüzleştiren Yozgat Mektebe-i Sultani
öğrencisi, ORD.
PROFESÖR HIFZI VELDED VELİDEDEOĞLU da şöyle anlatmaktadır.
“Yozgat
lisesine yatılı olarak gittim.
1914
yılında seferberliğin ilan edilmesiyle, okulumuzun lise bölümü öğrencileri
Çanakkale cephesine gönüllü olarak yazılmışlar ve lise kısmı kapatılmıştı. O
tarihte Yozgat lisesi öğrenim ve öğretim bakımından güçlü bir okuldu. Çünkü
Balkan savaşında kaybettiğimiz Üsküp ilinin çok değerli öğretmenler kadrosuyla
açılmış bir lise idi. Öğretmenlerle
birlikte babaları Balkan harbinde şehit düşmüş çocuklar da parasız yatılı
olarak gönderilmişlerdi bu liseye.
Çanakkale
zaferini çok iyi biliyorum, Mustafa Kemal’in Osmanlı paşası giysili portresini
daha Yozgat’ta iken resimli bir dergide görmüştüm. Savaşın gidişatını Ajans
haberleri ile izlerdik.Düşmanımızla savaş ortağı olan Romanya’nın merkezi
Bükreş, Almanlar tarafından zaptedildiği zaman Yozgat’ın sokaklarında dolaşmış,
savaş tutsağı olan İngilizlerin oturduğu binaların önünde durup türlü marşlar
söylemiştik.
Yozgat’taki öğretmenlerimizin çoğu milliyetçiydi. Zaten ilkokuldan beri,
İttihat ve Terakki Partisi’nin ülkede estirdiği milliyetçilik havası içinde
yetiştiğimizden, öğretmenlerimizin bu doğrultudaki, hatta ırkçılık yönündeki
düşünce aşıları ile Orta Asya, Turan, akınlar ve akıncılık binicilik ve Bozkurt
söylencelerine, yüzünü hiç görmediğimiz, tadını hiçbilmediğimiz Türk içkisi
kımıza, oba ve kağan öykülerine bayılırdık. Okulumuzun laboratuvar niteliğinde
olan doğa bilimleri dersliğine, Almanya’dan bu bilimlerle ilgili birçok
tablo,renk renk grafik, bir sürü küçük makine gelmişti. Bizi o laboratuvara
götürsün diye doğa bilimleri öğretmenimiz, Salih Şevket Bey’in derslerini
sabırsızlıkla beklerdik. Biz yatılı öğrenciler, sabah kahvaltısında mercimek çorbası,
yemeklerde ise kuru fasulye ve bulgur pilavı verildiği günler sevinirdik, hele
bir de üzüm hoşafı çıkarsa sevincimiz ikiye katlanırdı. Ekmek kara, kimi zaman
içi çamur gibi çıktığından yalnız kabuklarını yiyebilirdik. Onu da bulamayıp
süpürge tohumu, hatta bir gün öğle ve akşam sadece haşlanmış kara kabak
yediğimiz olmuştu. Sınıflar petrol lambalarıyla aydınlatılırdı. Gece
etüdlerinde, teneke kandiller içinde cızırtıyla yanan haşhaş yağının ışığında
ders çalışırdık İki öğrenciye bir kandil düşerdi.
Saç
sobalarda yakılan odunlarla ısınırdık. Odun bulunmadığı günlerde olurdu. O
zaman el birliğiyle, lüzumsuz kağıt karton, kırık cetvel tahtası gibi şeyler
toplayarak sobayı doldurur, onun saman alevinden farksız, gürültülü yanışından,
fiziksel olarak ısınmasak da psikolojik ısınma duygusu ile avunurduk. İstanbul’dan ve başka illerden parasız yatılı
olarak sık sık şehit ve göçmen çocukları gönderilirdi. Öğretmenlerle birlikte
babaları Balkan Savaşı’nda şehit düşmüş çocuklar da parasız yatılı olarak
gönderilmişlerdi bu liseye. Öğretmenlerini daha önce, Üsküp’ten tanıdıkları
için Rumelili olmayı bir üstünlük ve ayrıcalık sayarlardı. Sınav veya ödev kâğıtlarında
bile adlarını, örneğin “Serfiçyeli Recai”, “Ohrili Faik”, “Manastırlı Hilmi”
biçiminde yazarlardı.
Biz
Anadolulu öğrenciler ise bundan hoşlanmazdık. Böyle yatılı okullarda bir
“Anadoluluk – Rumelilik” ayrımı doğmuştu. Bunun iyi yanı, derslerde hangi
grubun daha iyi not alacağı düşüncesini aşılaması, kötü yanı ise bu ayrım
yüzünden okulda sık sık kavga çıkması idi. Doğu Anadolu’da savaş olanca
sertliğiyle sürüyordu; Rusların işgal ettiği illerimizden, bütün Orta
Anadolu’ya olduğu gibi Yozgat’a da perişan, bitkin, yersiz yurtsuz, yiyeceksiz,
giyeceksiz kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan birçok göçmen toplulukları
gelmişti. Yozgat’taki “muhacirin idaresi” (Göçmenlik Bürosu), bunların derdine
çözüm bulamıyordu. Nereden bulacaktı?”
Yozgat’ta
ilk futbol takımı da 1910 yılında Mektebe-i sultani öğrencileri tarafından
kurulmuştur.
Yozgat lisesiyle
alakalı diğer bir tarihi gerçek ise Yozgat Lisesi öğretmen ve öğrencileri
tarafından ilk futbol takımının 1910 yılında kurulmuş olmasıdır.
Yozgat
Mektebi Sultani futbol takımı Mekteb müdürü Bahattin Efeni ve Terbiye-i
Bedeniye Muallimi Salih Şevket Efendi idaresinde öğrenciler eşliğinde
kurulmuştur. Sultani Futbul takımının İlk formaları resimde de görüldüğü üzere,
beyaz tişört üzerine muhtemelen kırmızı
hilal resmedilmiş, belden dizkapağına kadar olan pantolon bulunmaktadır.
.
KAYNAKLAR; Yozgat Lisesi Arşivleri,
Meclisi
Mebusan t : 104 9 Mayıs 1327 C : 2 mv Süleyman Sırrı İçöz TBMM 2. Dönem,
Hakkı Acun Çapanoğulları ve eserleri, Orhan
Sakin Tarihten Günümüze BOZOK SANCAĞI ve YOZGAT,Hıfzı Vecded Velidedeoğlu- Bir Lise
Öğrencisinin Milli Mücadele Anıları” (1970)
OSMANLI DEVLETİ ve
BOZOK SANCAĞI (2000)Taha Niyazi Karaca Yozgat İdâdîsi,
Hasan Ali Yücel Türkiye’de Orta Öğretim 1994, II.
Mimar Çağrı GÜNTANAbdülhamit Döneminde İmparatorluk İmajının Kamu
Yapıları Aracılığı İle Osmanlı Kentine Yansıtılması,Yüksek Lisans Tezi
İbrahim
Caner TÜRK“Türkiye’de
Orta Tahsil” Başlıklı Risaleye Göre Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ulus Devlet
Türkiye’ye İntikal Eden Ortaöğretim Mirası
Sözlü kaynaklar: Yılmaz Göksoy, Faruk Coşkun,Çetin Kafağolu,
Abdülkadir Çapanoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder